Perşembe, Kasım 05, 2015

ALACAKLI

Nasılsın?
Ne var ne yok?
Ne hissediyorsun?
Tam olarak ne hissediyorsun?
Kendime en çok sorduğum sorular bunlar son günlerde. Hatta yıllarda belki de.
"İyi demek adet olmuş" derdi babam. Haksız mı?
Babamın haksız olduğunu çok az gördüm ben.
Başkalarına da sormak istiyorum bu soruları. Kendi cevaplarımın sağlamasını yapmak için belki. Ne kadar yalnız olduğumu görmek için. Ya da ne kadar çok.
Tanımadıklarıma sormak istiyorum en çok. Ne yapsam da tanıyamadıklarıma. Sonsuzluğa kadar yabancı kalacaklarıma. Kollarından tutup, gözlerine bakıp sormak istiyorum.Cevap almadan da bırakmak istemiyorum hiç kimseyi. Ben cevap vermeden gitmiyorum çünkü. Cevap bekleyen birini, cevapsız bırakıp gitmek çok gaddarca değil mi?
Ver ona varsa cevabın. Yoksa da "Yok" de. Bu da bir cevap. Cevapsız bırakma onu. Ya da anlat ona mesela neden onu cevapsız bıraktığını. Laftan anlayan biriyse anlat. Cevabı neden hak etmediğini anlat ona. Bilsin. Anlamıyorsa laftan, umursama. Sadece git. Kendini korumak için git.
Alacaklıyım gibi sanki. Artık sabrı kalmamış, haklıyken haksız duruma düşmekten çekinen yine de, insan olduğunu alacaklıyken bile unutmamaya çalışan, mecbur kalmış bir alacaklı.
Sanki birileri bana bir takım cevaplar borçlu. Sormayı hak ettiğimi düşündüğüm sorular bunlar. Temiz sorular. Göründükleri kadar kolay değiller ama. Ayaküstü sorulabilecek sorulara benzeseler de, başka, daha büyükçe soruların arasında kaybolsalar da, mühim her biri.
Cevapları da hak ediyorum bence. İnsan hak etmek için uğraştığı şeyleri hak eder çünkü. Ben biliyorum uğraştığımı. Bunu da sordum kendime çoktan.
Ve sadece merak ediyorum. Bu beni oldukça masum yapar. Masum biri, merak eden biri olarak sormak istiyorum.
Yoksa çok mu geç artık masumiyetten konuşmak için? Çoktan başladık mı yoksa yanmaya?
Cevaplara çok ihtiyacım var. Başka sorulara geçmek için kullanacağım onları. Bir merdiven gibi. Merdivenin yönünü kestiremiyorum ama.
Yukarı mı, aşağı mı?
Bu soran, bu merak eden taraflarını vücudumun, ameliyatla aldırmak istiyorum mesela bazen. Sana da oluyor mu?
Bazen "Akşam ne yiyeceğim?" diye merak ediyorum. Mutlaka buluyorum bir şeyler. Aç uyumayalı oldu epey. Ama cevapsız çok sık uyuyorum. Deniyorum en azından. Uyumayı deniyorum. Cevapsızlık da uyku kaçıranlardan. Olmayanlar uyku kaçırır. Zaten çok hazır uykum kaçmaya. Cevapsızlık bahane bence
Oturup konuşmadık bunu. Kaçıyor çünkü. Kaçıp gidiyor. Peşinden gidemeyeceğim, adresini bilemeyeceğim yerlere kaçıyor kaçtımı. Nasıl gideyim ben bilmediğim yere?
"Sevgilim mi olsa acaba artık?" derken bulduğum zamanlar da var kendimi. Geceleri özellikle. Havalar da soğudu zaten.
Belki de bir battaniye almam lazım.
Belki hatayı yaptığım yer burası. Belki bir sevgilim olsa, daha iyi olurum.
Belki de çok soru soruyorumdur.
Hata budur belki.
Asıl soruyu, en sade ama en karmaşık soruyu, en sona bıraktım tabi. Cevaplamak için çok zamanın kalsın diye.
Mutlu musun?


4 yorum:

  1. kimse mutlu degil, sadece sormuyorlar... sordugunda anliyorsun mutsuzlugunu...

    YanıtlaSil
  2. Cevaplar değil de cevap verecek kişinin varlığıysa yanında ağırlaşan o kolay.Kalabalıklar çok, tanıdıkların, tanımadıkların, hepsinde vardır mutlaka bir cevap biraz çalkalaman lazım. Cevap bulmak en kolay kısmı yaşamın. Önemli olan soruyu anlayanı bulmak kalabalıktan. Sorunun var oluş evresine tanıklık eden, soruyu kavrayabilen hatta soruyu tutup da en derinden çıkarıp karşına koyan. İşte insan bu noktada yalnızlaşıyor, sorularını tek başına yüklendiğinde. Soru işaretleri uykusuzluğunun en büyük temsilcisi olup, oturup bir de kahve içiyorlar seninle.

    YanıtlaSil
  3. Mutsuzum; ruhumun istedigi gibi ozgurce, olmak istedigim yerde olmak istedigim zaman da ve en cok ta oldugum gibi olamamaktan mutsuzum...

    YanıtlaSil
  4. Mutsuzum; ruhumun istedigi gibi ozgurce, olmak istedigim yerde olmak istedigim zaman da ve en cok ta oldugum gibi olamamaktan mutsuzum...

    YanıtlaSil