Salı, Temmuz 09, 2013

SAYIN VALİ...

Merhaba sayın Mutlu,
Biliyorum vaktiniz çok değerli. İşiniz çok. Eminim sizin 1 saatiniz, "sıradan" bir insanın 7 saatine filan denk geliyor. Bundan sebep, lafı uzatmayacağım. Şakalar yapmak da değil amacım. Zira sizinle ilgili yapılabilecek tüm şakalar yapıldı, yapılıyor ve yapılacak. Şimdiden bir efsanesiniz. Kutlarım sizi!
Çok temel bir noktadan başlamak niyetindeyim:
Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Niyetiniz nedir? Major planınız nedir? Bu olup bitenler sizce nereye varacak? Bu inatlaşma haline ne gerek var? Kiminle inatlaşıyorsunuz ki zaten; ve ne uğruna? İstanbul mu? İstanbul uğruna mı? Bu bir rövanş mı? Neyin rövanşı? 
Buradan bakıldığında bizimle, İstanbul'la ve İstanbulluyla alay eder gibi bir haliniz var. Sanki bizi pek ciddiye almıyorsunuz. Bizi önemsemediğiniz fikrine kapılıyorum. Sanki bizi "takmıyorsunuz". Umarım yanılıyorumdur.
Yeni "rutinimiz" bu mu oldu sayın vali? Parkı bir açmak, bir kapamak... bir açarmış gibi yapmak... ama son anda açmamak...falan filan...Bu yeni bir "flört" hali mi? Bizimle flört mü ediyorsunuz? 
Parkı açtık, hadi buyurun!" deyip, insanları parka aldıktan sonra aniden "gazlamak" kimin fikriydi peki sayın vali?  Bu sizce de sorgulanabilir bir "misafirperverlik" anlayışı değil mi? Eve çağırdığınız misafirlerinize de böyle mi yapıyorsunuz? 
Ve ilk çözüm neden "gaz"? Bol olduğu için mi? Yoksa bir B planınız mı yok? Neden "uzlaşmayı" hiç ama hiç aklınıza getirmiyorsunuz? Bunu bence bir düşünün. Uzlaşmayı diyorum.
Siz ev sahibisiniz. Şehrin anahtarı sizde. Bürokratsınız. İşiniz hizmet, işiniz halk. İşiniz halka hizmet. Görev tanımınızda var bu. Böyle yazıyor " vali ne iş yapar?" sorusunun karşılığında cevaben. Ne alıp veremediğiniz var misafirlerinizle peki? Bu şehrin "sakinlerini" neden bu kadar kızdırmak istiyorsunuz? İstanbulluyla derdiniz ne? Ne yaptılar size? Ne yaptık? Şahsen ben, ben size ne yaptım mesela? Niye giremiyorum ben parka? Niye açamadınız bu parkı siz sayın vali? Olimpiyatları nasıl yapacaksınız? Nasıl açacaksınız olimpiyatları? 
İstanbul zor şehirdir. İstanbul'u kandırmak olmaz. Ne padişahlar, imparatorlar gördü bu kent. Kimlere başkent oldu. Bilgedir İstanbul. Sizden benden çok bilir. 1000 yaşında bu şehir. Hala hepimizden genç. Sürekli yeniliyor kendini. Kimseye yenilmeyişi bundan. Sürekli güncelleniyor, uyum sağlıyor. Kanı değişiyor sürekli, kanı yenileniyor. Gelen geldikçe geliyor. Giden özlüyor. Yerine başka bir şehir koyamıyor. Zor mu geldi yoksa bu görev size sayın vali? Ağır mı oldu biraz? Öyle gibi sanki. İstifa edin sayın vali? Bırakın. Gidin. İnanın sizi tutmayız biz. Bağrımıza taş basar, özlemimizi dizginler, alışmaya çalışırız. "vali mutlu!" deriz, avunuruz. Memleketimizde çok sevimli sahil kasabaları var. Onlardan birine yerleşin? Hatta başka memleketlerde de var çok sevimli kasabalar. Onlardan birine gidin? Daha uzağa gidin mesela? Çok uzağa!
Sanki bir yardım çağrısı var her basın toplantınızda, her tweetinizde. Yardım ister gibisiniz İstanbul'dan, İstanbulludan. İzin vermiyorsunuz ki yardım edelim size. Çağırıyorsunuz bizi sonra gaz sıkıyorsunuz biz geldikçe. Gaz sıkmak oyun mu sizin için sayın vali? Bizim için hiç değil. Biz hiç eğlenmiyoruz gazı, copu yerken. Gaz gerçek. Cop da öyle. Siz hiç gaza maruz kaldınız mı? Gaz yediniz mi hiç? Yerseniz sakın yıkamayın yüzünüzü, gözünüzü. Özel solüsyonlar var gaza iyi gelen. Arzu ederseniz tarifini yollayabilirim. Portakal gazı var mesela. O daha değişik biber gazından. Aklınızda olsun.
Sizi hiç, kask numaraları silinmiş, 20 saat görev yapan, izinleri, tayinleri iptal edilmiş, kaldırımda yatan, özellikle aç bırakılan, kumanyaları küflü, yirmili yaşlarında, son çare olarak polis olan çevik kuvvet görevlileri kovaladı mı? Hiç kovalandınız mı siz? Yaka paça gözaltına alındınız mı sayın vali? Gözaltında kayboldunuz mu hiç? Hiç elleri satırlı, palalı bir "esnafla" burun buruna geldiniz mi sayın Mutlu? Kalabilirsiniz pekala! Çünkü serbest kaldı o manyaklar. Dikkat edin! Yüzleri gaz maskeli olduğu için "alınanlar" hala içeride ama merak etmeyin. Umarım hiç yaşamazsınız bunları. Keşke yaşatmasaydınız da. Bizim canımız çok yandı be sayın vali! Çok!
Siz galiba bu "park işini" de yanlış anladınız. Park öyle açılıp-kapanan bir şey değildir sayın vali. Parkı açarsınız, durur. Bekler. Sahibini bekler. Fakat siz sahiplerine gaz sıkarsanız, olmaz sayın vali. Park da üzülür.
"Aile parkı" nedir peki sayın vali? Aile salonu gibi bir şey mi? Patentini aldınız mı? Bu yeni bir konsept çünkü. Daha önce hiç duymadım. Patentini alın bence. İhmal etmeyin! Klimalı mı aile parkı? Ahlaklı mı? Namuslu mu? Kime göre, kimden çok? Ya da bunun kararını neden siz veriyorsunuz? Kim veriyor kararını? Mesela ben kız arkadaşımla gitsem parka, biraz da öpüşsek mesela, kız arkadaşım fahişe mi olmuş oluyor? Ben ne oluyorum? Köpeğimizi alsak parka giderken gavurlar gibi, yogamızı, Ipodumuzu, pikemizi....? Yayılsak mesela parka, güneşlensek, kitap okusak bir yandan da medeniler gibi, piknik yapsak sayın vali, suç mu işlemiş oluyoruz? "Kentli" olmayalım mı? Olursak cezamız ne olur? Parka mı almazsınız bir daha? Zaten almak istemiyorsunuz. Bunlar ütopya mı? Ben şu an haddimi mi aşıyorum? Ben kim mi oluyorum? Siz kimin valisisiniz? Peki bizim valimiz kim sayın vali? Bari bizi, bizim valimizle tanıştırın sayın vali. Yapın aramızı. Umarım iyi biridir. Belki bu "bizim vali" makuldur. Akıllıdır. Umarım bize vakit ayırıp, dinler bizi. Biz diyalogla çözeriz kendi valimizle kendi sorunlarımızı sayın vali. O da mı bıyıklı? Sizin kadar yakışıklı mı? Bari onu söyleyin.
Kim girecek parka, kim girebilecek? Var mı bir eşkal, bir profil, bir kimlik bunun için?
Aranılan özellikler nedir? "Bizi" kim onaylayacak sayın vali? Kendimizi kime beğendirelim? Takla da atalım mı? Haddim olmadan bir öneride bulunayım: Kart dağıtın parka girmesini uygun gördüğünüz insanlara. Gezi Kart!
Siz parkı "halka açmadan" önce, park karpuz tarlası mıydı? Biz karpuz muyuz?
Gerçekten soruyorum sayın vali. Bir yere girdim çünkü, çıkamıyorum. Türküm, parkıma giremiyorum. Yardımcı olun bana istiyorum; rehberlik edin. Çıkarın beni bu girdiğim yerden, tutun elimden; parka götürün. Gerçeklerden, yaşananlardan, söylediklerinizden çıktı hepsi soruların. Artık hepsi sizin. 
Bitiriyorum sayın vali, az kaldı. 
Newyorkluları, Parislileri, Londralıları çok kıskanıyorum sayın vali bugünlerde. Ne Özgürlük Anıtı, ne de Eyfel Kulesi  umurumda. Big Ben aklıma takılmıyor hiç.
Parkları var onların sayın vali. Girebildikleri, gidebildikleri parklar! O dokunuyor işte!
En çok onu kıskanıyorum.
                                                                                                saygılarımla, Yunus Günçe. İstanbullu biri.

4 yorum:

  1. Harika bir yazı. Yoruma gerek bile yok.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. abi ellerine sağlık..keşke zahmet edipte kendisi de okusa.

    YanıtlaSil
  4. Görse bile umurunda mı sanki...böyle insanlar için çabamız nafile..

    YanıtlaSil