Salı, Kasım 10, 2015

KURTARAN

Senin Onu sevmen olağan. "Onu çok seviyorum" demen olağan. 
Kurtardıklarındanız hepimiz. Kurtarılan olarak, kurtaranını sevmen olağan.
Ona minnet duyman, Ona borçlu hissetmen olağan. 
Minnet!
En azından bunu borçlu hepimiz.
Borçlularız biz. Hepimiz aynı adama borçluyuz. O adama ve arkadaşlarına. Ona bizden bile önce inananlara. Onun için, bizim için, Onun yanında, Onun emrinde ölenlere. 

Uğruna ölecek biri, bir yer olması güzel insanın. Az kaldı öyle biri, öyle yer az kaldı.
Kurtarılanız biz. Kurtardıklarındanız. Bizi O kurtardı. Esirdik biz. Tutsaktık. Öyle de kalacaktık bir mucize olmasaydı. Ama oldu. O mucize oldu. 
O oldu.
Bizi O kurtardı. Hepimizi. Hepimizin dedesini, anneannesini, babasını, annesini, teyzesini, amcasını, kardeşini, sevgilisini, dinini, adını, örfünü adetini, ağacını, toprağını, evini, yurdunu, tarlasını, camisini, okulunu, denizini, ovasını, yazını, kışını, arkadaşını o kurtardı.
Hele kadınını! Kadınını karanlıktan, yokluktan çekti çıkardı.
İnsanını kurtardı.
Bir ülkede ne varsa onu. Geçmişini, geleceğini O kurtardı. Bir ülkeyi, bu ülkeyi O kurtardı. Yanan bir evden bir çocuk kurtarır gibi. O çocuk gibi, bir çocuk gibi sevmen Onu, çok olağan. Senin Onu sevmen olağan.
Olan bu. 
Bunu ben demiyorum. "Bu oldu" diyen ben değilim. Tarih diyor bunu. Kaybedenlerin yazdığı tarih üstelik. Büyük bir yenilgiyi ve hayranlığı anlatıyor yenilenler. Sorsan, şimdi de anlatırlar. Bizim kadar iyi biliyorlar kime, nasıl yenildiklerini. 
Defalarca. Defalarca kime nasıl yenildiklerini çok iyi biliyorlar. Defalarca yenildikleri için biliyorlar. 
Belki bizden de iyi biliyorlar. Hayranlıkları bundan. Böyle yazıyor tarih. Dünya böyle okuyor. Böyle biliyor. Yendiklerinin hayranlığını kazanmak! Asıl kazanmak bu işte. Kazanmanın en zor ve asil hali bu.
Teknik olarak vaziyet bu. Tarih olarak vaziyet bu.
Kurtardıklarindan olmana gerek bile yok aslında.
Aklin başındaysa, bilincin yerindeyse, biraz tarih, biraz okuma yazma biliyorsan... Onu sevmek olağan. Kolay onu sevmek. Kolaylaştıran yine kendisi. Zoru kolay gibi göstermek meziyetlerinden sadece bir tanesi. Zamanının ilerisinde, çok ilerisinde olması da bir başkası. Nezaketi, özeni, kararlılığı, bağlılığı, öngörüsü, zekası, şıklığı, incelikleri, sertliği...
Çok meziyeti var. Gözlerinden bahsetmiyorum bile. 
Şimdi bile, şimdinin çok ilerisinde.
Bir refleks onu sevmek.
Peki...
O seni sever miydi tanısaydı? Karşılaşsaydın bir yerde, aynı sofrada otursaydın, sohbet etseydiniz biraz, seni tanısaydı mesala...sever miydi? Rahat çıkar mısın karşısına? Sorularına hazır mısın?
Olmanı istediği insan, birey oldun mu sen? Ülke oldu mu onun istediği gibi? Gerçekten kurtarabilmiş mi seni, beni, ülkeyi?
Sonraki savaşları da kazanmış mı? Sen yardım ediyor musun ona? Bitti mi savaşlar? Savaşlar biter mi?
Düşman bitmeden savaş biter mi?
Asıl ölçü, asıl mesele bu. Asıl savaş burada. Rota bu.
Bunu sormalı hep. Bunu hatırlamalı. 
Ve hep doğru cevap vermeli.
Gözleri kaçırmadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder