Cuma, Şubat 07, 2014

İNTERNET VALESİ

Kimseye zahmet vermek istemem. Özellikle devlet babayı, hükümeti, başbakanı yormak istemem. Ben "düzenlerim" kendi internetimi. Aslında düzenlenecek bir şey de yok. Eve bir modem aldım. Adamlar geldi. İnternetimi aktive ettiler. Cep telefonumda da bir "paket" var, idare ediyorum. Bu kadar kolay, bu kadar hızlı. İnternetin en büyük numarası bu değil mi ki? HIZ & KOLAY ERİŞİM.
Öte yandan ben internetimi "dağınık" seviyorum. Evim gibi. Evim de pek bir dağınıktır. Giysilerimi askıdan, bulaşığımı makineden alırım. Kafamın içi de çok "derli toplu" değildir. Binlerce dosya, böcekler...
Ev benim. Kafa benim. Evime herkesi almam. İstemezsem kalmam, çıkarım evden. Evimden! Benim evimden! Dağınıktır mesela evim, kafam ama pis değildir. Her dağınıklık , pis değildir. Sen neyin nerede, neden, nasıl olduğunu bilirsen; gerçekten "dağınıklıktır" mıdır ki o? Benim evim dağınıktır. Diğer evleri bilmem. Diğer evleri, o diğer evlerde yaşayanlara sormak lazım. Herkesin evi kendine. Ama bir evden yola çıkarak, bütün evleri "aynı" sanmak hata olur. "Yunus'un evi dağınık, O halde bütün evler dağınıktır" gibi bir tümevarım bizi hiçbir yere vardırmaz. Bir yere gidemeyiz bu önermenin sırtında. İlerleyemeyiz. "Geri gitmek", ilerlemek değildir.
"Yunus'un evi dağınık" diye kayıtlara geçmek de istemem. Evde ne yaptığımı, hangi odada ne kadar kaldığımı, evime giren-çıkanları kimse bilsin, not alsın, karşılığında da bana "fiş" versin istemem. Valeler gibi. O fişi de hep kaybederim zaten.
FİŞ, gerer insanı. FİŞ gerginliktir. İnsanda hep bir "arkaya bakma" isteği uyandırır gezip, dolaşırken.
İNTERNET bir icattır. Büyük icat! Eski zamanlarda icat olsaydı mesela internet, "bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açardı" internet.
Buhar makinesi gibi.
Sanayileşme, keşifler, kolonileşme...
Bir icat, bir makine, bir devrim.
Bir DEVRİMDİR internet.
Bacasız, dumansız bir devrim.
Herkesin evinde, cebinde bir devrim var artık.
Neyse...boşver sen bunları...
Yıl olmuş 2014! Birbirimize "İNTERNETİ" mi anlatacağız?
Hayat nasıl gidiyor? Keyfin yerinde mi?

Salı, Şubat 04, 2014

VATAN HAİNİYİM BEN

Bu bir itiraftır. Bunu artık tutamıyorum içimde. Bu içimdeki, benden daha güçlü çünkü. Zaman içinde kendimden bir canavar yarattım. Onu besledim, onu büyüttüm. Ve evet! Onu çok sevdim! Lanet olsun! Onu çok sevdim!
Merhaba, adım Yunus. ELİTİSTİM!
Dünya ile aynı takvimde, aynı zaman diliminde yaşamaya gayret ettiğim için özür diliyorum herkesten. Ülkemi de yanımda götürmeye çalıştığım için beni bağışlayın! Başta ailemden, sevdiklerimden, beni sevenlerden. Bu "ihtiyaç" beni tamamen ele geçirdi. "Medeniyet Bağımlısı" oldum. Kendimi tutamıyorum. Çok utanıyorum. Lakin niyetim kötü değil asla. Dedim ya; bağımlıyım ben. Bir Newyorkluyla, Londralıyla, Parisliyle, Berlinliyle kendini eşit gören, gerizekalı bir VATAN HAİNİYİM ben. Ülkem beni affetsin. MODERN BİR KORKAK olduğum için, intihar da edemiyorum.
Evet, geçen gece Super Bowl'u izlemek için bütün gece bekledim.
Evet, Türkçe Olimpiyatlarından hiç bir haz alamıyorum. Kendimi çok zorlasam da, bir türlü "Türkçe türkü söyleyen Kenyalı çocuklar ile aramda bir bağ kuramıyor, asla gururlanamıyorum. Şunu fark ettim: Ben çok çok önce, 50 sene filan önce, geçmişim gitmişim Türkçe Olimpiyatları Zihniyetinin yanından. İşte bunlar hep aşırı dozdan! Allahım! Ben niye böyleyim!
Sadece Super Bowl'u izlesem yine iyi. Oscar törenlerini, kırmızı halıyı filan bile izliyorum gözümü kırpmadan. Yeni Oscar törenini heyecanla bekliyorum. Taş olayım!
Grammy'ler var bir de. Emmy'ler...Bunlar hep gavur adetleri.
Tenis seyrdediyorum utanmadan. F1 takip ediyorum. NBA için her gece sahur bana. İnanır mısın; zaman zaman kendimi atletizm izlerken buluyorum.
Yabancı diziler var daha. Breaking Bad'ler, House'lar, The Good Wife'lar, Lost'lar, Walking Dead'ler, Family Guy'lar...
Evet, hepsini izliyorum. Arka arkaya hem de!
Halbuki Akasya Durağı, Arka Sokaklar, Asayiş Berk Kemal, Dürüyemin Güğümleri izlemem gerek. Bu yerli dizilerimiz neden yetmiyor bana Tanrım! Neden! İsyan da etmek istemiyorum ama...
Festivallere katılıyorum  hiç utanmadan. Müzik, sinema, tiyatro festivallerine...
Recycling, hay aksi şeytın, geri dönüşüm yapma çabam var her ne kadar ülkemin umurunda olmasa da bu!
Dünya için yapıyorum zaten. Allahım ben neler diyorum!
3. bir dil öğrenmeye çalışıyorum. Oysa , 3 çocuk yapmalıyım. Benim henüz hiç çocuğum yok, düşün ihanetimi ülkeme, başbakanıma.
Ben...Ben artık buradan dönemem. Medeniyet kanım oldu benim. Sen kaç, kurtar kendini. Ben onları oyalarım. Beni bırak sen, git. Ben seni sadece ilerletiyorum. Ve bu berbat bir şey. Standardını kendin belirlemek, gelişmeyi sevmek, modern hayata düşkünlük...Bunlar hep ŞEYTAN AYETLERİ.
1800'lerde yaşamak varken, ne diye 2500'leri düşler ki insan?
Hastayım ben! Çok hastayım! Medeniyet hastasıyım! Ve galiba bulaşıcı bu hastalık. Galiba mikrop saçıyorum.
Arkamda ne bir örgüt, ne paralel bir yapı ne de İsrail var.
Sorumluluğu tek başıma üstleniyorum.
Evet! Her şeyi kendim yaptım. Pişman değilim.
Bir MEDENİYET GERİLLASIYIM ben.
ELİTİSTİM!

Pazartesi, Şubat 03, 2014

ÖLMEK İÇİN EHLİYET

"DURUN" demiş.
"VURMAYIN" demiş.
"VURMAYIN ARTIK! ÖLDÜM!" demiş.
Dediğini de yapmış ALİ İSMAİL.
ÖLMÜŞ.
Ölüm bir kere, bil istedim. Bir kere ölürsün, öldünmü!
Annesi vardı ölürken Ali'nin. Ailesi. Ehliyeti vardı belki. Yeni almıştı belki ehliyetini. Erkek çocukları meraklıdır arabalara. Araba kullanmak için yeterince büyüktü Ali. Ölmek için çok küçüktü.
19'undaydı.
Aşıktı belki. Yavuklusu vardı belki, kim bilir.
Sen kaç yaşındasın? Sen kimsin? Kimler okuyor bu yazdıklarımı bilmeden soruyorum bunu. Zaten ben de okur gibi yazıyorum.
Kimsin sen? Kaç yaşındasın? Siyasi görüşün ne? Kime oy verdin? Gezi'de miydin? Henüz hayattayken, kefen giyiyor musun? Formayla dolaşıyorsundur belki. Hangi takımlısın? Kız mısın, erkek mi? Burcun ne? Dindar mısın? Dinci misin? Ateist misin yoksa? Agnostik?
Boşver. Bu cevapların çok ötesinde benim sorduğum şey. Ortak paydamızı düşün sadece: İNSAN
Başka hiçbir soruma cevap vermesen de olur ama şuna cevap ver ne olur! Ne olur yardım et bana.
Yalvarıyorum.
Anlamayanlara, anlayamamaktan yorulanlara yardım et. Dişlerini sıkanlara çaresizlikten, acıdan diyaframları sıkışanlara, konuşamayanlara oksijensizlikten, kederden, yardım et!
SEN İNSAN MISIN? Sadece buna cevap ver. Cevabın evet ise; bir soru daha sormak isterim. Belki anlaşırız insansan.
Niye utanır olduk İNSAN OLMAKTAN?
İnsan ne zamandan beri "Doğadaki en zayıf, en zavallı hayvan" oldu?
SEN HİÇ ÖLDÜN MÜ? 19 yaşında öldün mü hiç? Annene nasıl anlattın 19 yaşında öldüğünü? Kızmadı mı sana? "Bana sormadan neden öldün?" demedi mi baban? Sana seninle ilgili hayallerini anlatmadılar mı?
"Sen daha çocuksun" derlerdi sorsaydın. "Arabayla gez, dolaş biraz" derlerdi. Yavuklunu da alırdın yanına.
Belki o zaman ölmezdin. Anlardın 19 yaşında ölmenin saçmalığını. Bir sokakta, karanlıkta, tekmelerle, sopalarla öldürülmek için çok küçük olduğunu fark ederdin.
Ama sen demişsin zaten Ali diyeceğini. DİRENMİŞSİN. Ölmek istememişsin ki!
"DURUN" demişsin.
"VURMAYIN" demişsin. "VURMAYIN ARTIK! ÖLDÜM!" demişsin.
Dediğini de yapmışsın!
Ölmüşsün.

Pazar, Şubat 02, 2014

İSMİ OLAN ÇEŞMELER

Sevdiği ölür bazen insanın. Ansızın ölür. Sana sormadan. Haber vermeden ölür.
Haber verse ne olur ki? Takdir senin değil ki!
Ben öldürmem sevdiklerimi. İzin vermem ölmelerine. Herkesin bir baş etme mekaniği var. Benim ki de bu sanırım. Sadece fiziksel bir yok oluş olur o zaman ölüm. Bir adaya yollarım onları. Ölen sevdiklerimi yani. Uzak ama güzel bir adaya. Tropikal. Sürekli güneş. Temiz hava. Lost'daki ada gibi. O ada kadar gizemli, o ada kadar metafizik.
Babam orada mesela. Ergin amcam, Ersin amcam, anneannem, Barış Manço...hepsi oradalar. Sen de oradasın.
İyi olduğunu biliyorum.
Asla dönmeyeceğini de.
Dönme zaten. Buraları karışık. Tatsız. Bunu zaten biliyorsun ama sen. Gezi'deydin. Ben de Gezideydim çünkü. Gittiğim yerlere götürüyorum seni sana sormadan. Cebime atıyorum seni bücür, giderken. Miniciksin çünkü.
Telefonunu silmedim hala biliyor musun? "JOY" duruyor hala telefonumda.
Annenle konuştuk bugün. JOY ANA diyorum ben ona. O bilmiyor ama ona JOY ANA dediğimi. Sen söylersin rüyasında. Eminim çok sık görüşüyorsunuzdur.
Sen de JOY ANAsın zaten.
Bir saatin varmış. Erkek saati. Niye hiç şaşırmadım acaba? Belki de tanıdığım en delikanlı kız olduğun içindir. Bana vermek istiyor Joy ana o saati. "Defne de sana vermemi isterdi" dedi. Doğru mu? İster miydin?
Zincirlikuyu da buluşacaktık. Mezarının başında buluşacaktık. Saat 13:00'de. Ben gitmedim. Gidemedim. Çok pişmanım şimdi. Keşke gelseydim.
Babamın mezarına da gitmiyorum kolay kolay. Annemi götürürken gidiyorum. Ablamlarla gidiyorum, abimle gidiyorum. Torunlarıyla gidiyorum bazen. Ömür teyzem var, onunla gidiyorum. O da senin gibi; minik. Sevmem mezarları. Zaten kim sever ki? Mezarcılar bile sevmiyordur bence iş yerlerini.
Sen de adadasın zaten. Mezarda değilsin ki!
Soğuktur ya hep mezarlar, yaz da olsa soğuktur ya; ondan benim soğukluğum mezarlıklara.
Kumsalı yok, her yer mermer, güneş manasız, denizi yok, su çeşmelerden akıyor.
Birileri, birileri için yaptırıyor onları. İsimleri var. Üzerinde yazıyor isimleri. İsmi olan çeşmeler onlar.
Çok özledim oğlum seni! Çok!
İnanamıyorum hala, inandıramıyorum kendimi...
sonra elim telefona gidiyor...
seni aramak istiyorum...
Vazgeçiyorum sonra...
Açmazsın diye korkuyorum.