Perşembe, Aralık 31, 2009

KRAMPON

Sana bir sır vereyim: Noel Baba'yı gördüm ben. Tanıştım. Kucağında oturdum. Kucağında uyudum. Kucağında uyandım. Masallar okudu bana. Bir tanesi Zümrüdü Anka Kuşuy'du. Hiç bitmezdi o masal. O hiç sıkılmazdı anlatırken. Ben hiç sıkılmazdım dinlerken.
Gak deyince et,guk deyince su verdi bana. Masaldaki gibi.
Beyaz bir sakalı yoktu. Bazen sakalı olurdu ama beyaz değildi. Batmasın bana diye keserdi. Göbeği de yoktu o kadar. Gözlükleri vardı. Çerçeveleri kalındı.Yıllar geçti,gözlükler iki oldu.
Yakın-uzak.
Bir tanesini boynuna asardı kolye gibi. Başka kolyesi yoktu. Çerçeveler inceldi sonra.
Geyikleri yoktu. Kızağı da. Bir eski mersedesi vardı. O zaman çok eski değildi. Beni, o mersedesin arka camının içine yatırırmış memlekete gidip gelirken. Rahattı. Minktim ben o zaman. Memlekete gitmenin en güzel tarafı,eve dönmekti. Ben büyüyünce,oraya oyuncak bir köpek koyduk. O da rahat etmiş,öyle dedi. Sonra sarı bir ford taunus aldı Noel Baba. Station wagon'du. Tam sarı değildi aslında. Kırık sarı diyelim. Daha çok turuncu gibi. Fordu seviyordu anlaşılan çünkü sonra başka bir fordumuz daha oldu. Onu Granada diye çağrıyorduk. Hırçındı o. Kırmızıydı. Kuvvetliydi.
Çok gezdirirdi bizi. Rahat gezelim diye bir minibüs aldı hatta. O da mersedesti.
Granada kıskanmadı hiç.
Minibüs ev gibiydi. Zaten o varsa, her yer evdi bize. İçinde her şey vardı. Her yeri yatak oluyordu. Masası vardı. Yatak oluyordu. Dolapları vardı. Ocağı bile vardı. Rahattı. Arka camın içinden bile rahat!
Dağlar gösterdi bize Noel baba,göllerde yüzdük.
Bir sürü başka polis gördük.
Ben futbol oynuyordum. 6 yaşımdaydım. Gurbette futbolcuydum. Formam bile vardı. Toz bezi kadardı. Deplasmanlar,çim sahalar,seyirciler,yenilgiler,ödüller vardı. Goller attım. 5 marktı her gol. 5 mark iyi paraydı.
Belki de en küçük profesyoneldim. Çocuktum ama hep. Maçta toz bezim çamur olunca anneme koşardım ağlayarak. Her saha çim değildi.
Krampon sesine aşıktım. Bana kalsa okula da kramponla giderdim. Noel Baba çok tatlıydı. Yaramazlıkta yapsam hediye alırdı. Süpriz yumurtayla çok erken tanıştım ben. sürpriz yumurta, sürpriz değildi benim için. Bisiklet aldı bana. Binmeyi öğretti. Uçurtmalar yaptı. Kocaman uçurtmalar. Hatırlıyorum biri siyah-beyazdı.Üstüne bindirirdi beni,uçururdu. Masallardaki gibi. İpi hiç bırakmazdı. Siyah beyaz maçlara götürürdü bizi. Nereye baksam,orda olurdu. Çağırmadan gelirdi. Konuşmazdım,duyardı.
Zamanını bize uydururdu hep. Saatini bize kurardı.
Hiç yorulmazdı. Hep kahramandı. Kalbi uçurtmalar kadardı. Kim tanısa severdi.
Adam etti beni. Bisiklete binmeyi öğretti. Hayatı anlattı.
Ölümü atlattı.
Ama bir kere!
2. kere yapamadı...

OFSAYT

Çok şımartma 2010'u.
Çok yükleme,yüklenme. Korkutma,telaşlandırma."Sen benimsin" deme. Koca bir yıl! Hepimize yeter.
Bencil olma bu kadar.
Paylaş onu. Çok da 'başka' zannetme. Onun da sadece on iki ayı var, unutma.
Heyecanlan,yeniden başla,unut,sıfırla ama çaktırma!Onu yalnız hissetirme,yardım et ona.
Sen daha yaşlısın. Bebek o! Büyüt onu,büyü onunla. Küsme,abartma.
Konuş yeni yılla,anlat. Onun da sana anlatacağı bir şeyler vardır mutlaka. Dinle. En güzel hediyeyi o veriyor sana: Zaman veriyor sana.
Hediyen çok değerli,iyi kullan.
İstersen aşkla değiştir. İstersen iş değiştir. Aileni hatırla. Yeni adımlar atmaktan korkma.Gerekirse emekleyerek başla. Tekrar koşarsın nasıl olsa. Koşmayı biliyorsun. Emeklemeyi de hatırla gerekirse. Hatırlamaktan korkma.
Çok mu üzüldün? Ağladın mı çok? Çağırdın,gelmedi mi? Unuttu mu seni, sen hep onu hatırlarken?Hiç mi acımadı? Çok mu acıdı? Etlerin mi koptu? Kan mı koktu? Araban mı çizildi? Kiran mı arttı?Ayakkabın mı vurdu? Hep seni mi buldu? O sarışın ,patronla mı yattı? Esmerdi demek!
Orospu!
Vizeyi geçtin,finaller mi boğdu? Ansızın yağmur mu başladı? Biliyorum,şemsiyen yoktu! Herkesin var mıydı? Yağmur sadece sana mı yağdı? Ölüm mü vardı? Kimse doğmadı mı peki? Onu bulamadın mı? Her yere baktın mı? Herkes mi gitti? Gelen olmadı mı?
Olmuştur.
Spora başlayacaktın? Hep bir şey çıktı hı?
Aksilik işte!
Sigarayı bırakacaktın? Az içiyorsun? Peki...Ara sıra bir kadeh şarapla. Bir kadeh mi? Emin misin?Diyet ne oldu? Anladım,sen bozmadan diyet seni bozuyor! Cim bom feneri yine yenemedi değil mi?Yener elbet! Daha önce yenmedi mi? Bir şarkın vardı? Sözlerini mi unuttun? E yaz bir yere,unutmazsın belki o zaman! Kimse seni anlamadı mı? Terapistin bile mi? Bir daha anlatsaydın?Gol mü yedin?
Demek ofsayttı? Hakem görmedi mi?
Görür elbet.
Komşuluk öldü diyorsun...Eski ramazanları özlüyosun! Format attın Mac'ine,bilgilerin gitti!
Bilgi gitmez,korkma!
Dibe vurdun ha?
Peki.
Hiç mi güzel bir şey olmadı? Olmuştur. Yoksa sen de sadece kötüleri mi hatırlıyorsun?
Kötü daha çok iz bırakır.
Haksızlık etme!
BİTTİ. BİTSİN. BİTİR! 2009'la barış artık. Başka çaren de yok zaten.
Başka bir yıl yok bu yıl. Bu ilk ve son yıl. Hepimize aynı yıl! Hadi,bugün son gün.
Gidecek! Az kaldı...Gidecek. Üzme onu giderken! Utandırma. Kovma onu! Uğurla! Teşekkür et arkasından! Arkasından iyi konuş. Elinden geleni yaptı o.
Ver hakkını.
365 gün kahrını çekti.
Sen kolay biri değilsin. Kimse değildir!
Ama artık kalk ayağa. Gülümse şimdi. Göster onlara!
Yalnız değilsin!
Koca bir yıl var yanında.

Pazartesi, Aralık 28, 2009

İĞNE

Boş bakıyorum. Bomboş. Bir kör kadar görüyorum.
Görmeği özlemediğimi fark ettim.
Renkleri aramıyorum. Kara da bir renk, onu anlıyorum.
Kayık gibiyim. Dalgalı bir denizde, kayıp bir kayık. Benim denizim değil bu. Ben değilim dalga yapan. Sarsılan benim ama.
Çok şey gördüm. Şehirler gördüm. Koca bir şehri eskittim.
Berlin duvarını yıktım, Daha yüksek duvarlar ördüm. Dayı oldum önce. Amca oldum. Sevgili oldum kadınlarla. İngilizce öğrendim. Sonra öğrettim. Naim dünyayı kaldırdı. Annem ağladı Naim dünyayı kaldırırken.
Soğuk savaşı gördüm mesela. Savaşın soğuğu mu olur?
Bir sürü Tarkanlar gördüm.
Boğazı köprüsüz hiç görmedim ben. Köprüsüz haline yetişemedim boğazın.
Boğaz hiç donmadı bana ama ikinci köprü yapılırken oradaydım. İnsaatında oyunlar oynadık.
Üçüncü köprü yapılsın mı bilmiyorum. Yapılır herhalde.
Havada öldü astronotlar, Uzaya karıştılar. Her astonot uzayda mı ölmek ister acaba?
Sinemada ilk, E.T'yi izledim. Şimdi AVATAR'ı merak bile etmiyorum.
Ünsal'la izledim E.T'yi. Ünsal karşı komşumuzdu. Babası götürdü bizi sinemaya. Arabayla gittik. Murat 131. Mühim arabaydı o zaman Murat 131.
Bizim arabamız yoktu. Kiradaydık. Evin üç odası vardı ama ikisi bizimdi sadece. Biri bize 'yasaktı'. Kilitliydi. Biz 6 kişiydik. Ablamlar salonda yatıyordu. Hep erken kalkıyorlardı. Zorunda kalıyorlardı erken kalkmaya. Salonda hayat erkenden başlardı çünkü. Televizyon bir taneydi, o da salondaydı.
Erken kalkmayı hiç sevmiyorlardı. Kim sever ki erken kalkmayı?
Biz daha şanslıydık. Abim ve ben. Televizyonsuz bir odamız vardı bizim, Kutularla payaşıyorduk odamızı. Ranzada yatıyorduk. Ben üstte yatıyordum. Duvarlara posterler astığım yaştaydım. Rambo ve Rocky posterleri. Devrim o zamanlar çok 'abi' oldu bana. Kıskanırdım onu. Adını başka türlü severdim.
Sakindi Devrim. Sessizdi.
Azı dişi şeklinde sabunlarımız vardı. Kocaman azı dişleri! Sabun kokan azı dişleri. Elif dişçi oluyordu.
Hayat zordu.
O dişler önce ödev sonra hep sabundu. Elif evden kaçtı bir gün. Biz gece öğrendik. Çok aşıkmış. Döndü sonra. Yine geceydi döndüğünde. Hala çok aşıkmış.
Amcam geldi o gece. Çok sinirliydi. Sesi çok yüksekti. Her şeyi biliyor gibiydi. Hep öyleydi amcam. Elif'in gözleri mavidir. Masmavi. Burnu kemerlidir. Çok uzun değildir. Kısa deyince kızıyordu. Üzülüyordu bence biraz da. Değiştiremeyeceği şeyler için üzülür ya insan; öyle üzülüyordu sanki.
İnsan bir tarafıyla hep küs kalıyor galiba ne yaparsa yapsın, ne yaşarsa yaşasın. Elif, elif olarak minikti belki, Abla olarak kocamandı.
İdil vardı. Elif'in bir küçüğü.
Çok kavga ederdim ben İdil'le. Onun gözleri renkli değil. Ama İdil uzundur.
Bizim odamız niye ayrıydı bilmiyorum. yazı tura da atmadık.
Yazı tura şansım yoktur zaten benim. Kazanamazdık. Korkarım yazı turadan. Bazıları palyaçodan korkar. Samimi bulmuyorum onları. Onları ve korkularını samimi bulmuyorum.
Ne çok şey gördüm!
İlk 0,5 kalemleri gördüm mesela. Ablamlar getirmişti. Hırçın, matbaacı, her şeyi bilen amcamlarda kalıyorduk 4 kardeş. Emanettik.
Orası başka bir hikaye.
Benim ilk okuluma yakındık. İğneden kaçtım bir gün. Çocukken kaçmak daha kolaydı. Saklanmak kolaydı çocukken. Oyundu hatta saklanmak bazan.
En çok babamın arkasına kaçar saklanırdım. Bir de salondaki dolabın.

Pazartesi, Aralık 14, 2009

YÜK

Önce o gelir. Sonra diş fırçası. Giderken her şeyini alır. Diş fırçasını bırakır. Onun diş fırçasını sen atarsın. Hemen de atmazsın,atamazsın.
Beklersin.
Geri gelirse atmadığını görsün istersin. "Atamadım" dersin. Sevişirsiniz.
Gelmez ama o. Çoğu zaman gelmez.
Yine beklersin. Gelmez. Bir kaç gün geçer. Gelmez. Beklemezsin artık.
Barış Manço'dan 'Kol Düğmeleri' gelir aklına. Fırçaları ayırmak istemezsin.
Salaksın sen!
Ispanağı ilk ne zaman sevdiğini düşünürsün. Moda'yı, Barış'ın öldüğü günü. O güne dair ne çok şey hatırladığına şaşarsın. Ne giydiğini mesela. VJ2din o zaman. Siyah bir sweatshirt. V yaka. Dar. homestoredan almıştın. Akmerkezden!
Ağlamıştın.
Paran olsaydı, piyanosunu da alırdın. Daha ne çok insan öldü şimdi hiç hatırlamadığın.
Sonra 'onu' ilk ne zaman sevdiğini düşünürsün. Fırçanın sahibini ilk ne zaman sevdiğini anladığın anı düşünürsün. Ben de öyle oldu.
Her kadın gelirken ne çok şey getirir. Fırçayla kalmaz.
Yeni bir semt, yeni bir araba, bazen otobüs, yeni bir koku, yeni bir takıntı, yeni bir sürü takıntı, kedi belki bir köpek, yeni bir din, yeni bir ten, renkler, tarihler, bodyshop, çizmeler, ayakkabılar, dedikodu , daha çok ayakkabı, 'ex-boyfriend'ler, best girl friendler, starbuckslar, yunancalar, yeni türkçeler, tatiller, fotoğraflar, tatil fotoğrafları, puzzle, şarap, krizler, yalanlar, rakı-balık...
Koca bir yükle gelir kadın.
Bir kadın gelirken yeni bir 'KADIN' getirir!
Giderken de hepsini alır, her şeyi bırakır.
Diş fırçasını bırakır mesela!

Cuma, Kasım 20, 2009

TUŞLU KEDİ

Yazdım bir kere. Bir kere yazmakla olmaz. Bir kere yazmak, hiç yazmamaktan beter.
Devamlılık istermiş bu yazma işi. Biraz da sorumluluk.
İlaç almak gibi .
Yeni tanışıyoruz. Bir şeyler oluyor. Hissettim hemen. Aramızda bir şeyler oluyor.
Yazan olmanın , yazıyor olmanın özgürlüğü, beraberinde çelişki de getirdi bir anda.
Özgürlük tek başına gelmez zaten hiç. Paketten ne çıkacağını bilemezsin. Hemen açmak istersin paketi yine de çocuk gibi. Özgürlük sabırsız yapar seni. Paketten bu da çıkar bazen.Ne yazdığına dikkat etmeler başlar.Yazdıklarını okuyacak olanlar gelir gözünün önüne.
Düşünürsen, yazamazsın.
Gücünü yeni fark eden bir süper kahraman gibi hissediyorsun sanki biraz.
Sevimli mi , yorucu mu yoksa korkutucu mu olacak yazmak?
Daha çok erken. Ve çok geç artık.
Artık yazıyorsun sen. Yazmıyorken gibi olamazsın.
Hepsinden biraz var olsun. Ne olacaksa olsun. Yazdıktan sonra okursun.
Evren seni beklemiyor nefesini tutmuş. Evren kimse için nefesini tutmaz. Ölmez kimse için.
Sen öleceksin ama.
Rahatlamak için yazıyorsun sen. Rahatlatmak için değil.
Kelimeler arasında derin derin nefesler al. Yazmak çok güçlü! O nefeslere ihtiyacın olacak. Kalır çünkü yazı! Gücü ondan. Yaramazlık yapar gibi yazacaksın, o belli. Ne yaptığını bilerek, yapmaman ,yazmaman gereken şeyleri yazdığını bilerek yazacaksın.
Zillere basıp kaçacaksın.Dondurmayı sevmek kadar kolay olmalı yazmak.
Konuşur gibi yazacaksın sen. Yazdıklarını konuşuyorsun çünkü sen. Nasılsan öyle yazacaksın. Nerdeysen ordan...Naılsan öyle...
Çıplak , ıslak , parasız , duygusuz...
Yorganın içindesin mesela. Yorganın içi sıcak. Herkes yattı. Soğuk yorgansız yerler.
Kucağın sıcak. Kedi var sanki kucağında. Koca gözlü bir tekir.
Tuşları var kedinin. Kablosu var kuyruk yerine.

Pazar, Kasım 15, 2009

BİLGERESAY

Biliyorum burası bana iyi gelecek. Yazı yazılan yerler bana iyi gelir.
Tenim gibi. Deri bir tuval.
Tembelliği bırakıp, terapiye başlıyorum. Bilgisayar fobim var. Tek başıma bir bilgisayarla aynı odada kalamıyorum mesela. İnternetle de aram pek iyi değil. İdare ettim bugüne kadar internet pornosu olmadan, kimseye email atmadan.
33 yıl oldu.
Artık yeter!
Artık bilgisayarı önüme koymalıyım. Terapi başlıyor.
Beni yenmesinden korktum galiba kompüterin. Bilgisayar ne güzel "Türkçe".
"Yap-boz" da güzel türkçedir mesela.
 Basit ama etkili bir savunma yaparak uzak durdum bilgisayardan 33 yıl boyunca.
Ailemizin ilk torunu, benim ilk yeğenim Özgür, "Bilgeresay" derdi bilgisayara. Helikoptere de "kedikopter". Ne olurdu hep çocuk kalsaydık! Bok vardı büyüdük!
33 yıldır bilgeresaya karşı geliştirdiğim savunma çok basitti: Oynamazsan, kaybetmezsin.
Oynamazsan, kazanamazsın da ama. Bir şey kazanmak için yazmıyorum. Kim bilir; belki de çok şey kaybederim.
Yazarak ne kaybeder ki insan?
Zaman? Zaman mı kaybederim?
Bu; ne yazdığınla, neden yazdığınla ilgilidir çoğu zaman.
Zamanı ne yaparsan yap kaybedersin zaten. En çok kazandığın zaman bile kaybedersin.
Terapi başladı.
Kaybetmekten korkmazsan, kaybetmezsin. Korkmuyorum şimdilik. Yazmaya devam edersem korkar mıyım? Yazmayı bırakır mıyım korkudan, bilmiyorum!
Korkmuyorum. En fazla imla hatası yaparım.
33 yıldır elime bilgeresay almamıştım. Doğuştan tövbeli gibiydim.
Geçmişe özlem gibi, eskiye hürmet gibi romantik nedenleri yok bilgeresaysızlığımın. Sadece gerek olmadı. Kimseye mektup da yazmadım mesela uzun zamandır.
Uzakta olan çok az insan tanıyorum. Mektup, uzağı sever.
Bakirdim.
Ve tam da bir bakir erkek hali içindeydim: acemi, ürkek, telaşlı!
Haliyle hiçbir bilgisayar istemedi beni hiç bir kadının istemeyeceği gibi!
Bu ilk!
Heyecanlıyım.
Bunu unutmam herhalde. Zaten unutsam da; döner okurum.
"İlk seferimi" kaydettim.