Çarşamba, Ocak 13, 2010

SİYAH-BEYAZ GENLER

Babam Beşiktaş'lıydı. Benim Beşiktaş'lılığım babadan geçti. Genetik olarak Beşiktaşlıyım diyelim. Babam neden Beşiktaş'lı olduğunu biliyordu. Beşiktaşı seçmiş babam. Genelde tersi olur. Ben bilmiyorum. Ben bilerek Beşiktaşlı olmadım. Babam Beşiktaşlıydı, evde sürekli bir Beşiktaş vardı. Bunu biliyorum ben. Babamın taraftarlığı bilinçli. Benimki daha ziyade bir alışkanlık,bir refleks. "Ait olmak" istedim,istiyorum galiba. Dinsel bir şeydir taraftarlık. Şuur kayıpları biraz da bundan. Ne tuhaf şeylere inanır insan dindarsa. Normalde inanmayacağı şeylere.Tarftar da kolay kanar. Bir bütünün parçası olmak fikrinden hoşlandım,hoşlanıyorum sanırım. Renklerini de seviyorum.
Beşiktaş da seviyor mu beni acaba? Umurunda mıyım ki Beşiktaşın ben? 2 dakikasını ayırıp konuşur mu benimle? Lafımı dinler mi? Fikri mi sorar mı?
Tanımaz bile beni Beşiktaş.
Yine de seviyorum Beşiktaş'ı. Hele bu aralar daha çok seviyorum. Çok vaktim var çünkü. Ne yapacağım ben bu kadar çok vakitle? Olmayana verebilsem keşke bendeki fazla vakti.
Babam Fenerliymiş çocukken. Çocukluk işte! "HASTA" Fenerli bir aileden gelmiş babam. Sonra gayet sağlıklı bir Beşiktaşlı olmuş.
Anlatıyorum...
Ergenliğinde olmuş olanlar. Sadece vücudu değişmemiş, sesi kalınlaşmamış. Kararlarını kendi verebileceğini kavramış. Özgürlük çarpmış. O dönem bir soğukluk girmiş Fener'le babamın arasına. Sebebi çok da belirgin olmayan bir soğukluk. Bir şeyler eksik demiş kendi kendine. 'Fener beni mutlu etmiyor artık' demiş. 'Diğerlerini' farketmiş, merak etmiş onları. Önce bir Galatasaray maçına gitmiş. Olmamış. Bulamamış aradığını. Heyecanlanmamış. Teşekkür etmiş Galatasaray'a, müsaade istemiş. Galatasaray'ın ona ihtiyacı yokmuş. Ardından canı bir Beşiktaş maçı çekmiş. İçi kaşınmış. "Bir de Beşiktaşa bakayım" demiş. Gizli gizli yapmış bunları. İnönü'de buluşmuşlar. Tam saatinde. Maç saatinde. Büyük bir günmüş o gün. simsiyah çıkmış Beşiktaş sahaya. Kara kartallar gibi. Beşiktaşın kara kartal olduğu günmüş o gün. Camia yastaymış. Siyahları çekip, çıkmışlar. Kartallar gibi saldırmışlar. Karakter görmüş babam sahada. Birlik görmüş, beraberlik görmüş. Maçı da kazanmış Beşiktaş, babamı da! Bağlanmış babam. Ait hissetmiş kendini. Bir bütünün parçası olmuş. Stat evi olmuş, etrafındakiler akrabası. Mutlu olmuş. Eve dönmüş sonra, gözlerinde bir ışıkla. Aklı siyah-beyaz. Aklı net. Saklayamamış içindeki duyguyu. Yeni sevgilisini anlatmış dedeme, kardeşlerine. Zor olmuş kabul etmeleri ama anlamışlar babamı. Üstüne gitmemişler. Rahat bırakmışlar.
Babamın bir hikayesi var Beşiktaşla ilgili. Geçmişi var. Emeği var taraftarlığında. Cesareti var.
Seviyorum ben Beşiktaş'ı, Beşiktaşlı olmayı. Abartmadan, körleşmeden, mantıktan, akıldan vazgeçmeden.
Keşke her şeyin olsa hikayesi.
Benim çocuğum da Beşiktaşlı olur herhalde.
Annesi ne der acaba?

3 yorum:

  1. tigana gönderilmeseydi hepsi olacaktı.sen ben ve daha birçok beşiktaşlı(sen deyip samimi oldum yanlız) geri dönecekti beşiktaşa.sahada 11 tane savaşan genç kartal görecektik o zaman.yenip yenilmesi önemli olmayacaktı o takımın çünkü maçtan sonra tribüne attıkları formaların hepsi sırılsıklam olacaktı mevsim farketmeksizin.çok iyi anlayabiliyorum seni.

    YanıtlaSil
  2. az bile söylemişsin, değerlerimizi bir bir yitiriyoruz ve o değerler olmadan beşiktaşın diğerlerinden bir farkı kalmayacak...o formayla sahaya çıkarlarken benim içimin titrediği gibi titreyen futbolcu istitorum, çok mu? 90. dakikalarda gelen goller istiyorum varsın bize puan getirmesin...

    YanıtlaSil
  3. Çok doğru bir noktaya değinmişsiniz yazıda.Beşiktaş camiası olarak Yıldırım Demirören yönetiminden itibaren gün geçtikçe kan kaybediyoruz,değerlerimizi yitiriyoruz.Umarım Beşiktaşı artık daha iyi yerlerde görebiliriz bizimde içimizdeki Beşiktaşlılık duygusu yeniden kabarır.
    Bütün bu olumsuzluklara rağmen 3 gün sonra başliyacak yeni sezon için umutluyum hemde çok umutluyum.Umarım herşey iyi gider özlediğimiz beklediğimiz Beşiktaşımızı Kara Kartallarımızı sahada görürüz.

    YanıtlaSil